Geçen gün The Proposal'ı izlerken (kurtulamıyorum romantik komediden) tekrar aklıma geldi, oha abi bu ne biçim adam! Kanadalı ve adının Ryan olması dışında gözlerindeki anlam veremediğim gariplik, facial hair yakışması, ses tonu ve inanılmaz doğal oyunculuk özellikleriyle bir diğer canımın içi Ryan Gosling'i de hafiften hatırlatıyor bana. Daha da seviyorum bu yüzden.
Bi fotoğraf da koyalım da, gözümüz gönlümüz açılsın. Di mi be?
Blogger'a erişim açıldı mı açılmadı mı pek bilemiyorum ama kesintinin bizim bloga darbe vurduğu kesin. Adını bile unutmuşum resmen. Son haftalardaki favori şarkım ve iğrenç klibiyle siz sevenlerimi (Utku sana diyorum) başbaşa bırakıyorum.
Ben dün konsere gittim. Başka ne diyebilirim bilmiyorum.
Sahnede dört adam ve bir de ne olduğuna karar veremediğim bir yaratık vardı. True Blood'da Michelle Forbes'un oynadığı, Maryann adında Maenad bir karakter var. Mike Patton'ın da maenadın gerçek hayatta vücut bulmuş hali olduğunu düşünmeye başladım. Maenadların kadın olduğu düşünülürse Patton belki de Dionysus'tur.
Of bilemiyorum, kısacası bütün enerjimi çekti gitti. Sabahtan beri Tel Aviv'deki festivale nasıl giderim diye bakınıyorum. O derece zor durumdayım.
1. The National - Alligator 2. The White Stripes - Get Behind Me Satan 3. Antony and the Johnsons - I am a Bird Now 4. Kanye West - Late Registration 5. Bloc Party - Silent Alarm
by spineless 1. LCD Soundsystem - LCD Soundsystem 2. M.I.A. - Arular 3. Bloc Party - Silent Alarm 4. Deerhoof - The Runners Four 5. Spoon - Gimme Fiction
by olympian 1. Arcade Fire - Funeral 2. The Go! Team - Thunder, Lightning, Strike 3. TV on the Radio - Desperate Youth, Blood Thirsty Babes 4. Franz Ferdinand - Franz Ferdinand 5. Interpol - Antics
by spineless 1. Arcade Fire - Funeral 2. Interpol - Antics 3. TV on the Radio - Desperate Youth, Blood Thirsty Babes 4. Kanye West - The College Dropout 5. Animal Collective - Sung Tongs
by olympian 1. The White Stripes - Elephant 2. The Strokes - Room on Fire 3. The Decemberists - Her Majesty the Decemberists 4. Radiohead - Hail to the Thief 5. Belle & Sebastian - Dear Catastrophe Waitress
by spineless 1. The Decemberists - Her Majesty the Decemberists 2. The White Stripes - Elephant 3. Manitoba - Up in Flames 4. Jay Z - The Black Album 5. Four Tet - Rounds
1. Interpol - Turn on the Bright Lights 2. Beck - Sea Change 3. The Coral - The Coral 4. Beth Gibbons & Rustin Man - Out of Season 5. The Notwist - Neon Golden
by spineless 1. Interpol - Turn on the Bright Lights 2. Queens of the Stone Age - Songs for the Deaf 3. Sigur Ròs - ( ) 4. The Streets - Original Pirate Material 5. The Notwist - Neon Golden
2. The White Stripes - White Blood Cells 3. Pulp - We Love Life 4. Basement Jaxx - Remedy 5. Wu-Tang Clan - The W
by spineless 1. The Strokes - Is This It 2. The White Stripes - White Blood Cells 3. Kylie Minogue - Fever 4. Weezer - The Green Album 5. Jamiroquai - A Funk Odyssey
1. Radiohead - Kid A 2. The Avalanches - Since I Left You 3. PJ Harvey - Stories from the City, Stories from the Sea 4. Primal Scream - XTRMNTR 5. Eminem - The Marshall Mathers LP
by spineless 1. Radiohead - Kid A 2. Deftones - White Pony 3. Explosions in the Sky - How Strange, Innocence 4. Goldfrapp - Felt Mountain 5. Eminem - The Marshall Mathers LP
Youtube'un kapatılmasının 1. senesi doldu, Dailymotion aç kapat maymuna döndü, arada kel alaka siteler de kafalarına sopayı yedi, insanlar ayakladı, bloglar kapatıldı, gazetelere haber olundu, değişen bir şey yok. Ama insanlar yılmadı. Denemeye, ilgili ilgisiz herkesi dürtmeye devam etme kararı çıktı, hem de daha büyük bir kitleden, daha organize, daha atak. Bu sefer ses öyle gür çıksın ki, arkasını dönüp bize bakmayanları dürtebilelim, işin yolunda gitmediğinin farkında olduğumuzu anlatabilelim.
Kişisel not: Utku nerdesin? Çeyrek final maçında hezimete uğradın da halk arasına çıkmaya mı utanıyorsun, bi' ses ver!Read more...
Sevgili kokakola, seni çok seviyorum biliyorsun ama keşke elini her halta atmasan.
Üniversite şenliği/rockncoke/onelove kırması garip bir şeydi dün gittiğim Hıdırellez Şenlikleri. Bitmek bilmeyen kupon sırası, akabinde yemek sırası, saat 9'da yiyecek olarak sadece lokma-baklava ve kuruyemiş kalması, birmilyon kişilik yerde bardak birayla yürümeye çalışmak, kalabalık, itiş kakış, kokakola dilek duvarı, fenalık. Giderayak karşımıza çıkan roman abiler de olmasa hayatımın en manasız anlarını geçirmiş olacaktım, direkten döndüm.
2008 WNBA finalinde karşı karşıya gelen Katie Smith ve Sophie Young, geçen hafta oynanan Türkiye Kupası Finali'nden sonra bu kez de Play-Off yarı finalinde birbirlerine rakip olacaklar. İlk iki kapışmadan galip çıkan Smith olmuştu. Bakalım bu sefer ne olacak? Bu seri, sadece bu paydada değerlendirilemez elbette. Galip bitirenin büyük olasılıkla şampiyon olacağı, muhteşem bir seri bekliyor bizi. Fenerbahçe, normal sezonda oynanan iki maçtada rakibine üstünlük sağladığından, seriye 1-0 önde başlayacak. Maç programı ise şöyle;
22 Nisan Çarşamba Caferağa Spor Salonu 20:00 Fenerbahçe - Galatasaray
25 Nisan Cumartesi Ayhan Şahenk Spor Salonu Galatasaray - Fenerbahçe
27 Nisan Pazartesi Ayhan Şahenk Spor Salonu Galatasaray - Fenerbahçe
30 Nisan Perşembe Caferağa Spor Salonu Fenerbahçe - Galatasaray
NME, bu haftaki sayısının kapağını 20 yıllık bir fotoğrafla süslemiş, The Stone Roses'ın debut albümünün 20. yılı şerefine. Noel, Liam ve Richard Ashcroft'la görüşmüşler, bir de onlardan dinlemişler bu albümün hikayesini. Bunlara internet sitesinden ulaşılamıyor ama site için, "The Stone Roses hakkında bilmediğiniz 25 şey" başlığı altında bir spesiyal hazırlanmış. En ilginç olan 10 tanesini aparttı dumadumadum.
- Grubun 1988 yılında, henüz albüm yayınlamadan önce verdiği bir konserle ilgili olarak Melody Maker şöyle bir kritik yapmış: "Tahtaya tırnak sürtünce çıkan sese benziyor"
- Mani'nin arkadaşları '80'lerin ortalarında ecstasy yi Britanya'ya ilk sokan adamlarmış. Bu işi, Avrupadan Rolex saat çalıp, bunları Amsterdam'da ecstasy ile takas ederek yürütüyorlarmış.
- Grup, "The Stone Roses" albümünde prodüktörlük yapması için Peter Hook'a teklif götürmüş, ancak Hook New Order'la birlikte "Technique" albümünü kaydetmekle meşgulmüş. Hook, grubun daha önce yayınladığı single "Elephant Stone"un prodüktörlüğünü yapmış ve bu işten 50.000 doları cebe indirmişti.
- Grup elemanları, 1988 yılında Stockport Pizza'da John Leckie ile albümün prodüktörlüğünü üstlenmesi için buluşmuşlar. Reni, Leckie'ye en çok sevdiği albümü sormuş. Leckie, Love'ın "Forever Changes"ı demiş. Grup elemanları kahkahalar içinde "Kesinlikle bizim de en sevdiğimiz" demişler.
- Noel Gallagher, The Stone Roses'ın debut albümü için rave günlerimin soundtrack'idir diyormuş. Bu yasadışı rave partilerinden birinin sabahında, saat 7'de Mani ile esrar içmişliği bile varmış.
- The Rolling Stones vokalisti Mick Jagger, The Stone Roses'dan öylesine etkilenmiş ki, 1989'da Kuzey Amerika'da yapılan Steel Wheels turnesinde ön grupları olmalarını istemiş. The Stone Roses ise bunun yerine Blacpool ve Londra'da iki konser vermekte karar kılmış.
- Kasım 1989'da The Stone Roses, Happy Mondays'le birlikte Top of the Pops'a çıkmadan önce kuliste yaşananlar ise Mani'nin sözleriyle şöyle: "Hepimiz haplanmış ve bulduğumuz herşeye sarılmaya başlamıştık. Sonra Fine Young Cannibals'ın kapısına dayanıp, onlar da ecstasy alsın diye uğraştık. Bu arada gördüğümüz herkese kokain gösteriyorduk."
- Elbow gitaristi Mark Potter, 1994 yılında Bury'de bulunan Square One Stüdyosuna, The Stone Roses için pizza servisi yapmış.
- Slash, 1996'da Guns n' Roses'dan ayrılınca, The Stone Roses'dan aynı yıl ayrılan John Squire'ın yerini doldurmak için teklifte bulunmuş ama grup bu teklifi kabul etmemiş.
- Manchester United takımı, kendi sahasında oynadığı maçlara çıkarken "This is the One" eşliğnde çıkıyor. Ian Brown, 2006'da NME'den Godlike Genius Award'ı Teddy Sheringam'ın elinden alırken açıkladığı gibi oldukça sıkı bri Utd taraftarı ve Old Trafford'dan kombine sahibiymiş.
Çok çok gençken BBC'ye konuk olduklarında, canlı performans sırasında yaşanan elektrik kesintisi üzerine Ian Brown'un müthiş tepkileri:
Bölücü bir film işte. Kimi tiksinir, kimi tapar. Hayatımda en çok güldüğüm 3 filmden biri olmasından dolayı, ikinci grubun insanıyımdır. Dün gece Digi Digi Digiturk, nasıl olduysa aynı günde iki iyi film verdi. Haftasonu oynanan maçtan sonra, benim gibi bir çok insan, "lan, gerizekalı mıyız biz, bu ligi seyretmek için para veriyoruz" tribine girdi herhalde ki, müşteriler kaçmasın diye sinema kanallarına özen göstermeye başladılar. Digiturk'e de geçirdikten sonra, Cuma niyetine bir dua edelim bari.
Dua:
Let us praise God. Oh Lord... Oooh you are so big... So absolutely huge. Gosh, we're all really impressed down here I can tell you. Forgive Us, O Lord, for this dreadful toadying. (And barefaced flattery) But you are so strong and, well, just so super. (Fan - tastic.)
İlahi:
Oh Lord, please don't burn us, Don't grill or toast your flock, Don't put us on the barbecue, Or simmer us in stock, Don't braise or bake or boil us, Or stir-fry us in a wok... Oh please don't lightly poach us, Or baste us with hot fat, Don't fricassee or roast us, Or boil us in a vat, And please don't stick thy servants Lord, In a Rotissomat...
Friday Night Lights izlerken ara ara pausea basmamın 2 sebebinden biri Taylor Kitsch. Yağlı saçları, utangaç ama muzip gülüşü, borozan sesi, bad boy tavırlarıyla kalbimi fetheden biricik Tim Riggins'im. Büyün de Marvel serilerine karakter mi oluyorsun, Hugh Jackman'a kafa mı tutuyorsun? Seni Gambit rolüne uygun gören yüce kast direktörlerinin gözünü seveyim.
Andre Michelle, Köln'de yaşayan bir flashcoder. Bir süre, freelance çalıştıktan sonra Hobnox bünyesine girmiş ve "Audio is the next best thing in Flash" mottosuyla yaratmaya tam gaz devam ediyor. Roland'ın hemen hemen bütün synthesizer larını tamamı ile flash tabanına aktaran Michelle'in en başarılı işlerinden biri, aşağıda fotoğrafı görülen tam tekmil müzik stüdyosu Audiotool'u şu adrese girerek kurcalamak mümkün.
Andre Michelle tarafından yaratılmış, daha basit tasarımlı bir çok oyuncağa lab.andre-michelle.com adresinden erişilebilir.
Mayıs ayının 14-15-16. günleri Brighton'da 34 farklı mekanda gerçekleşecek festivalin 300'den fazla konuğu olacak. Bu festivalin çok büyük gruplar getirmek gibi bir derdi yok. Konuklarının çoğu da, henüz kontratı olmayan isimler. Araya bir iki headliner, bir iki de özel konuk attırıp hazırlıyorlar menüyü. 3 günlük biletler 45 pound şimdilik. Ama etkinliğin gerçekleşeceği mekanda yer kalmazsa, girememe ihtimali mevcut.
Bizim futbol dünyamızda 48 saatti futbol konuşulmuyor. Oyunu özlemişiz. Ama bu kadarı da fazla. Nutkum tutuldu. Bir maça "muhteşem, unutulmaz, en iyisi" derken geçmişte seyrettiğimiz maçlara haksızlık ettiğimi, onları aldattığımızı düşünürüm. Suçluluk duygusu kaplar içimi. Varsın suçlu olalım, cezamız neyse çekelim bu gece. Mantık arayan arkadaşına "film ulan bu" dersin ya; işte ondan. Ne oyunun analizi, ne eksikler ne ilk maçın ardından bu dehşet skor. Hangi kalıba sokacaksın, nasıl anlatacaksın ki bu oyunu. Hatta o garip spiker Uğur Önver'i (!) Eleneceksen böyle eleneceksin kardeşim...
28-30 Ağutos arası yapılacak ortak line-up sahibi iki festival, Reading ve Leeds'in programı her zaman olduğu gibi yine doyurucu. En azından belli bir yaş grubu için. Yukarıdaki program Reading'e ait. Günlük biletler 70, 3 gunluk biletler ise 175 pound. Gidecek olan olursa, bir kolaylık yaparız.
Jarvis, ikinci solo albümünü Mayıs ortalarında çıkarıyormuş. Aman ne güzel! Morrissey ile kategorilerini ayrı tutarsak, gelmiş geçmiş en iyi söz yazarı diyebilirim kendisi için -ki dedim bile. Zekası ve espri anlayışı uçlarda bir adam. Yeni albümden "Angela" yı konserlerinde uzun zamandır söylüyor ve o videolardan birinde yaptığı giriş konuşmasından anlıyoruz ki, bu özelliklerden herhangi birini kaybetmemiş. Ama '96'da yaptığı çılgınlıkları artık yapacağını sanmıyorum: